28 Nisan 2024 - Pazar

Şu anda buradasınız: / AÇIK HAVA HAPİSHÂNESİNDEN KURTULMAK
AÇIK HAVA HAPİSHÂNESİNDEN KURTULMAK

AÇIK HAVA HAPİSHÂNESİNDEN KURTULMAK MUHAMMED İSLAMOĞLU

AÇIK HAVA HAPİSHÂNESİNDEN KURTULMAK  

Muhammed İslâmoğlu     "Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz."1 ilk insan topluluğundan bugüne, bugünden kıyamete kadar değişmez toplumsal ilkedir bu!..  "Sünnetullah"dır bu!.. Sünnetullah'da ise hiçbir değişme olmadığını Âlemlerin Rabbi Allah beyan buyurur... "Sen, Allah'ın Sünneti'nden kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın Sünneti'nde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın."2 diye buyuran Rabbimiz, Allah Teâlâ, Sünnetinin kesin ve değişmez olduğunu beyan eder... Rahmân ve Rahîm Allah Teâlâ, bir kuluna veya kullarından oluşan bir topluma vermiş olduğu nimetini, onlar, bu nimete lâyık olup hakkettikleri müddetçe değiştirmez ve nimetini vermeye devam eder... Onların şükürleri ve Allah'a itaatleri devam ettikçe, nimet ziyadeleşip bereketlenir... Gerek maddî  olsun, gerek manevî olsun bu, böyledir!.. Yegâne İlâhımız Allah buyurur: "Nedeni şudur: Bir kavim (toplum) kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah, şübhesiz işitendir, bilendir."3 "(Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden Sünneti'dir. Sen, Allah'ın Sünneti'nde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın."4 Değişmez Sünnetullah, yalnızca kendisine ibadet etsinler diye yarattığı insan kulları, iman edip salih ameller işledikleri müddetçe, onların üzerlerine bereketle nimet yağdıkça yağdıran Allah Teâlâ, onlara izzetli bir hayat ve nice zaferler nâsib etmiştir... Aziz İslâm Milleti, tarih boyunca Allah'a ve Rasulullah (s.a.s.)' itaat etmeye, üzerine düşen kulluk görevlerini hakkıyla yerine getirmeye devam eddikçe, "Sünnetullah" gereği bereketli nimetlere kavuşmuş, nice ülkeler feth etmiş ve zafer üste zafer elde edip izzetin doruğuna ulaşmıştı... Dünya insanlık âlemi için bir önder, bir öncü ve adaletli davranışıyla bir örnek olmuştu... Özüyle, sözüyle ve hareketiyle sadık kullardan olan mü'min müslümanlar, yeryüzüne Allah'ın dinini hakim kılmak için cihad etmiş ve Allah'ın yardımı ile zafere ulaşmıştı... Dünya devleti olup, insanlık âlemi için huzurun, barışın ve mutluluğun kaynağı hâline gelmiştir... Elbette ki, bununla beraber insanın kusurlu olduğu gerçeğinden hareketle, masumiyetin söz konusu olmayışı unutulmamalıdır... Bu yükseliş ve bu itibarın artışı, Allah'a katıksız iman ve emr olundukları kulluk vazifelerini Rasulullah (s.a.s.) örnek edinerek yerine getirmelerin bir mükâfatı idi... Bu hayırlı sonuç, önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in müjdesiydi... Übeyy b. Kab (r.a.) rivayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Bu ümmete, saygınlığın artacağı, yüksek konumlara gelecekleri, dini kaim kılacakları, düşmanlara karşı kendilerine yardım edileceği ve yeryüzünde hakim olacakları müjdesini ver! Ancak onlardan ahiret amelini, dünyalık kazanmak için yapanların, ahiretten herhangi bir nâsibi olmayacaktır."5 En son Nebî ve en son Rasul Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'in, Rabbi Allah'ın kendisine bildirmesi ile, ümmetine verdiği müjde, tarihte gerçekleşmiş ve bütün insanlar şahid olmuşlardır... "O, hevâdan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz. O (söyledikleri), yalnızca vahy olunmakta olan bir vahiydir."6 İnsanlar için çıkarılmış hayırlı ve vasat ümmet, kendisine Allah tarafından bahşedilen nimetlere lâyık olduğu müddetçe, nimetler artmış, hikmet gücü sağlamlaşmış, adâlet dağılımı cömertçe meydana gelmiş ve insanlar huzur ve barış içinde hayatlarına devam etmişlerdi... "Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslâm'a ve müslümanlara) yardım ederseniz, O'da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır."7 "Allah, kendi (dini) ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şübhesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır."8 Sünnetullah gereği Allah'ın va'dettiği gerçekleşmiş, Allah'a yardım edenlere yardım edilmiş, ayakları, yani Allah adına olan iktidarları sapasağlam kılınmış ve onlar, kendilerini bozup değiştirmedikçe Allah, onlara olan nimetlerini değiştirmemiştir... Mü'min müslümanlar, ferd olarak ve ümmet olarak imtihan içinde olduklarına iman etmiş olup her ân bu hakikatin farkına vararak hayatlarını sürdürmektedirler... İmtihan olunmanın Sünnetullah gereği olduğunu biliyor ve inanıyorlar... Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur: "O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır."9 "And olsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz, sabır gösterenleri müjdele."10 "İşte o günler, Biz onları insanlar arasında devredip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. (Yine bu,) Allah'ın, iman edenleri arındırması ve inkâr edenleri yok etmesi içindir. Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip ayırdetmeden cennete gireceğinizimi sandınız."11 Allah Teâlâ'nın, insan kullarına hidayet rehberi olarak gönderdiği nebîlerin ve Rasullerin en sonuncusu Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'in merhamet olunmuş ümmeti, son ümmettir. Son ümmet, asırlarca varlıkla imtihan olundu... Tarihte çok az bir zaman diliminde darlıkla imtihan edilen vasat ümmet, İnsanlık âleminin önderliğini hayırlı bir şekilde ve adâletle devam ettirdi... Günler, bazen aleyhinde olsa da, çoğu zaman lehinde zaferler ve nimetlerle sürüp gitti... İmtihanını başarıyla devam ettirdi... Nihayet varlıkla imtihan edilen ümmet, gün geldi imtihandaki hikmet gereği darlıkla imtihan edildi ve sosyal değişim gerçeği ortaya çıktı... Özdeki değişim, dışa yansıdı ve dünya devleti değişime uğradı... Sünnetullah'da bu!.. Kendisine bahşedilen nimetin kadrini takdir edemediğinden dolayı, zaferler üste zafer kazanma günleri, yenilgi üste yenilgi günlerine döndü... Hep beraber Allah'ın ipine sımsıkı sarılıp, birlik ve beraberliklerini devam ettirdikçe galip olan ümmet, bu birliği bu beraberliği gevşetip dağıtınca mağlup oldu, parçalandı. Toprakları egemen çağdaş zalim tağutlar tarafından işgal edilip müslümanlar esaret altına düştüler... Onsuz ümmetin bir günün geçmesi câiz olamayan "Hilâfet,"12 3 Mart 1924 tarihinde ilgâ edilerek, ümmetin başı kesildi ve hayat damarları sökülüp atıldı... Ümmet başsız kaldı ve hayat damarlarından yoksul bırakıldı... Mazlum ve Mustaz'af oldu... Bu felâket özdeki değişimin gündeme gelmesi ile başladı ve dış yansıması felâket ile sonuçlandı... Bu felâketin sebeplerinden birisi de içteki mürted hainler, dıştaki İslâm düşmanlarıyla anlaşmalarıydı. Beraberce çalışıp yıkımı gerçekleştirdiler... Rabbimiz Allah: "Allah'a ve Rasul'e itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin, şübhesiz Allah, sabredenlerle beraberdir."13 diye uyarmasına rağmen, Allah ve Rasul (s.a.s.)'e itaat noktasında gevşeklikte bulunan ümmet, yerli hain mürtedlerin ihaneti ve ırkçı unsurların belasıyla çözülmeye, dağılmaya başladı... Onlarca yıl cephelerde süren savaşlar, yılgınlık gündeme getirdi... Bu çözülme ve yılgınlık ümmetin olan gücünü azalttı... Böylece genel bir yenilgi ortaya çıktı... Bir tarafta işgal güçleriyle savaşan ümmetin mücahidleri, içteki hainlerin tuzaklarına düşerek, diğer tarafta iç savaş ile birbirlerine silah çektiler, kardeşler arası savaş başladı ve kardeş, kardeşinin kanını döktü... Müslüman olmuş kavimler, kavmiyet dâvâlarını ortaya çıkardılar, cahiliyye âdetlerini gündem ettiler ve birbirine düşüp felâket olan çözülmenin gerçeklemesine vesile oldular... Rabbimiz Allah Teâlâ'nın beyanıyla: "And olsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Rasul gelmiştir."14 diye vasfedilen Rasulullah (s.a.s.) ümmetini uyarmış ve bu felâketleri onlara haber vermiştir!.. Ebu Musa (r.a.) rivayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Benim bu ümmetim, merhamet olunmuş bir ümmettir. Bu ümmete ahirette azab yoktur. Dünyadaki azabı ise, fitneler, zelzeleler ve öldürülme olayları (anarşi) dır."15 Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Şübhesiz, bu ümmet (Allah tarafından) rahmete mazhar olmuştur. Azabı da, kendi elleriyledir."16 Rasulullah (s.a.s), ümmetin başına gelecek felâketi ve bu felâketin sebebini kendilerine açıklamış, Allah'ın bildirmesi ile onlara bildirip uyarmış ve bunun için önlem almalarını beyan buyurmuştu!.. Sevban (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Yakında milletler, yemek yiyenlerin çanağına eğilerek toplandıkları gibi sizin aleyhinize toplanacak ve birleşecekler." Birisi: -Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayımı olacak? diye sordu. Rasulullah (s.a.s.): "Hayır, belki siz, o gün kalabalık olacaksınız fakat selin üzerinde taşıdığı çer-çöp gibi dağınık olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak." buyurdu. Yine bir adam: -Ya Rasulallah, vehn nedir? diye sordu. Rasulullah: "Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görüp sevmemektir." buyurdu.17 Kalbler, dünyayı ahirete, hayatı, Allah yolunda ölüme tercih edince, vehni hak eder oldu... Kalblere vehn atıldı... Dünyayı sevip ondan ayrılmak istemek, korkaklığı ve cimriliği gündeme getirdi... Allah yolunda, yalnızca "İlây-ı Kelimetullah" için, Allah düşmanlarıyla savaşmak ve bu uğurda ölüp ölümsüzlere karışmak zor geldi müslüman olanlara... Şehadet konusunda cimrileşip şehid olmaktan korktular... Allah yolunda mallarını ve canlarını cennet karşılığında Rabbleri Allah'a satan muvahhid mü'minler, çok cömert iken, onların torunları bu konuda cimrileşip korkaklaştılar... Bundan dolayı yılgınlaşıp çözüldüler... Ve canlarından daha aziz tutmaları gereken İslâm, onların bu tutumlarından dolayı zayıflaştı o güçlü esasları teker teker yıkılmaya başladı… İzzete lâyık olmayanlar, zillete razı oldular… Çağdaş egemen zalim tağutlar, yalnız İslâm topraklarını işgal etmediler… Onlar, müslüman kitlelerin kalblerini, beyinlerini ve ruhlarını da işgal ettiler… Küfür ve şirk kültürüyle eğittiği nesilleri, İslâm'dan uzaklaştırıp sıradan vatandaş hâline getirdiler… Rasulullah (s.a.s.)'in haber verdiği acı gerçek gün yüzüne çıktı ve Ümmetin felâketi ortaya geldi… Ebu Ümâme el-Bâhalî (r.a.)'ın rivayeti ile şöyle buyurdu Rasulullah (s.a.s.): "İslâm'ın esasları teker teker bırakılacak(yıkılacak)tır. Biri bırakıldığı zaman insanlar, hemen arkasından geleni bırakmaya teşebbüs edeceklerdir. İlk bırakılacak esas, adâletle hükümdür (devlet yönetimidir). En son bırakılacak olan da namazdır."18 Doksan-yüz yıldan beri yıkılan ve bırakılan "İslâm Devleti Yönetimi"nin yokluğundan dolayı İslâm toprakları her türlü sömürünün zulmüne uğrarken, müslüman kitleler her çeşit esaretin acılarını üst üste tatmaya devam etmektedirler… İşgalci tağutî güçlerin, yerli hâinlerle yaptıkları ihanet anlaşmalı sonucu, koskoca İslâm ülkesi paramparça edildi ve her parçası diğerinden "Misak-ı Millî" sınırlarla ayrılıp ayrı bir ülke ve ayrı bir devlet oluşumu gündeme geldi… Büyük vatanın bölünüp parçalanmasından ortaya çıkan küçük ülkecikler, içinde yaşamaya mecbur bırakılan esaret altındaki müslümanlar için üstü açık birer hapishâne hâline getirilip onlarca milyondan oluşan mahkumlar ortaya çıktı… İslâm toprakları işgal edilip ülke parçacıklara bölünmeye başladığı ilk dönemde direnen mücahid mü'min müslümanların direnişleri kanlı bir şekilde bastırılıp on binlerce müslümanın şehid edilmesinden sonra, yüz yıl sürecek esaret başlamış oldu… İşgale, zulme, ilhada, sömürüye, küfrün ve şirkin egemen oluşuna karşı çıkıp direnen muvahhid, mücahid mü'min müslümanların direnişlerinin kırılmasından sonra gelen nesiller, egemen tağutların şeytanî tuzakları ve ihanet planları sonucu onlarla uyum sağladılar… Vatanları işgal edip bütün İslâmî değerleri saf dışı bırakarak Allah'ın indirdiği hükümleri yasaklayıp, şirk hükümleriyle hükmetmeye devam eden tağutlar, eğitimle yeni nesilleri vatandaşlaştırdılar… Bu vatandaşlar, onlara, kültürlerine, siyasetlerine, âdet ve geleneklerine uyum sağlayıp, onların şirk düzenlerini benimsediler, hattâ içselleştirdiler… İşgal devletlerine sahib çıkıp egemenliğin sağlamlaştırılması, iktidarın kuvvetleşmesi, ömrünün uzaması ve çarkının rahat dönmesi için bürokrasinin her kademesinde, ana yönetimde, silahlı kuvvetlerinde, emniyet birimlerinde ve eğitim sisteminde her türlü görevi alıp işlerinde sadık olarak son gayretleriyle çalışmayı hızlandırdılar… İşgal devletleri ve tağutî hükümetler, "ben müslümanım" diyen kitlelerin omuzlarında en sömürücü hayatlarını sürdürmekte, onlardan aldıkları yetki ve destek ile zulmün her türlüsünü yapmaktadırlar… Müslümanım diyen kitleler, önderleri ve takib edenleriyle beraber, işgal devletlerine payanda oldular… Böyle bir desteğin "vâcib" olduğunu dile getirerek yardımlarını esirgemediler… O'nun Ümmetindeniz diye iddia ettikleri Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'in emirlerine ve beyanlarına rağmen tağutî zulüm düzenlerine hizmetten geri durmadılar… Bu cehâlet, bu gaflet ve bu ihanet sürüp gitmekte, bunun doğruluğu için ne yorumlar, ne te'viller yapılmakta ve ne iyi niyetler bahâne edilmekte!.. Ebu Said ve Ebu Hüreyre (r. anhuma)'nın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Yeminle, insanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki,  sizin emirleriniz sûfehâdan olacak, insanların en şerlilerini önüne geçirecek, onların hayırlılarını geri bırakacaklar. Namazı, vaktinden sonraya bırakacaklar. Sizden kim bunu idrak ederse (o zamana ulaşırsa, halka) emir olmasın, şurtî (asker-polis) olmasın, vergi toplayıcı maliyeci olmasın, hazinedar olmasın." 19 Rasulullah (s.a.s)'in emri ve tavrı bu!.. Rasulullah (s.a.s.) iman ve cihad mektebinin mezunlarından Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'ın inanç ve tavrı bundan başka bir şey değildir… Aziz İslâm Milleti'nden Rasulullah (s.a.s.)'in varisi olmaya hak kazanan bütün alimlerin tavrı budur!.. Mehdî bildiriyor. İbn Mes'ud (r.a.): - Ey Mehdî, iyileriniz mağlub olduğu ve gençleriniz memur yapıldığı, namazın da vaktinde kılınmadığı zaman ne yaparsın? diye sordu. Ben: - Bilmiyorum, dedim. Bunun üzerine İbn Mes'ud: - Ne zekat tahsildarı, ne ârif (danışman), ne polis, ne de postacı ol! Namazını da vaktinde kıl! dedi. 20 Önderimiz Rasulullah (s.a.s)'in ve salih selefimizin tavrı bu iken, muvahhid mü'minler bu tavırdan başkasını sergileyemezler… Onlar, önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in izi, yani Sünneti üzeredirler… Onlar, salih seleflerini takib edenlerdirler… Onlar, işgal devletlerinde ve tağutî hükümetlerde asla yer almaz, bürokrasilerinde görev yapamazlar… Hâl bu iken ne yazık ki, işgal altındaki İslâm topraklarındaki açık hava hapishânelerinin mahkumları olan yüz milyonlarca ben müslümanım diyenler, her kademesinde görev alarak tağutî düzenleri ayakta tutuyor, yönetimine, zulmüne ve sömürüsüne ortak oluyorlar… Büyük şeytan Amerika ve yandaşlarının en korkunç şeytanî planları olan "BOP," yüzyıllık işgalin yeniden gündeme gelmesi, parçalanmış İslâm topraklarına yeni bir düzen verilmesi, parçaların tekrar parçalanması, emperyalist vampirlere taze kan elde edilmesi demektir... Afganistan'ın ve Irak'ın yeniden işgali, Suriye iç savaşının başlatılıp devam ettirilmesi, "Arap Baharı" ile yeni düzenlemelerin yapılması ve devamında parçalanmış ülkelerin yeni baştan parçalanması, Orta Doğu haritasının yeni sınırlarla değiştirilmesi, "BOP" denilen şeytanî planın gereği olarak gündeme gelmiş bulunmaktadır... Büyük İsrail devletinin kurulması için Filistin'e yapılan katliamlara hiç ara verilmedi... Yeni işgaller ve iç savaşlardan dolayı on binlerce ocak söndü, milyonlarca masum ve mazlumların kanları akıtılıp şehit edildi... On milyonlarca çocuk yetim ve kadınlar dul kaldı... Şehirler harabe hâline getirildi... Her tarafta barut ve yangın kokusu, nereye bakarsan bomba ve füze parçaları... Milyonlarca mazlum ve mustaz'af insanlar, bulundukları yerlerden hicret edip diğer ülkelere mülteci olarak sığındalar... Milyonlarcası evsiz ve yuvasız kaldıkları gibi, sahip çıkan da olmadı... Bu korkunç felâketten kurtulmanın tek yolu, "Sünnetullah" gereği özdeki gelişimi gerçekleştirmek gerek… Değişim, yani İnkılâb... Bir inkılâb gerekir... Öyle bir inkılâb ki, fıtrata uygun, âdil ve toplumsal olmalı... Bu inkılâb, imanın küfre, hakkın batılâ, İslâm’ın tağuta galib geldiği bir inkılâbdır... Bu inkılâbın olması için de "Yeniden İslâm’a" demeli ve problemlerin yegâne çözüm merciî olarak İslâm kabul edilip, ona itaat edilmelidir... "Yeniden İslâm’a" mukaddes hareketine katılan Mü'min müslümanlar, ümit var olmalıdırlar... Rabbimiz ve Mevlâmız Allah Teâlâ: "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz."21 buyurmaktadır... Her zaman ve her yerde, "Yalnız İslâm, başkası değil!" Dipnot 1-Ra'd, 13/11. 2- Fatır, 35/43. 3- Enfal, 8/53. 4- Fetih, 48/23. 5- İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst.  2014, c.19, sh.620-622, hds. 27696-27700. Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c.10, sh.306, hds. 7932. sh. 327, hds. 7965. 6- Nacm, 53/3-4. 7- Muhammed, 47/7. 8- Hacc, 22/40. 9- Mülk, 67/2. 10- Bakara, 2/155. 11- Âl-i İmran, 3/140-142. 12- Ehl-i İslâm'ın Akîdesi şudur: "Üzerimizde İslâm devlet başkanı olan İmamı görmeden bir günün geçmesi caiz değildir. İmam devlet başkanı olan Halifedir. İmametinin hak olduğunu kabul etmeyen kimse kâfir olur. Çünkü dinî hükümlerden bir kısmının caiz olması, imamın varlığına bağlıdır. Cuma namazı, bayram namazları ve yetimleri evlendirmek gibi... İmamı inkâr eden kimse, farzları inkâr etmiş olur. Fazları inkâr eden de kâfir olur." İmam Ebu'l-Mu'în en-Nesefî, İslâm İnançları ve Mezhepler Arasındaki Görüş Farkları, Çev. Cemil Akpınar, Konya, T.Y. sh.179. 13- Enfal, 8/46 14- Tevbe, 9/128 15- Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Fiten, B.7, Hds. 4278. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.19, sh.623, Hds. 27702-27703. Hâkim en- Nîsâbûrî, el-Müstedrek, C.10, sh.138, Hds. 7724. KuzâÎ Şihâbü’l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst. 1999, Sh. 189, Hds. 623. 16-  Sünen-i İbn Mace, Kitabü’z-Zühd, B. 34, Hds. 4292. İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 19, Sh. 622. Hds. 27701. Hâkim en-Nîsâbûrî, A.g.e.  C. 10, Sh. 138-139, Hds. 7725, C. 1, Sh. 328-329, Hds. 162-163. Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, İst. 1996, C. 1, Sh. 57, Hds. 3. 17- Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Melâhim, B. 5, Hds. 4297. İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 9, Sh. 279-280. Hds. 13005-13006. “Dünyayı sevmek, savaşı kerih görmek (sevmek)tir.”  ziyâdesiyle. Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, İst. 2011, C. 12, Sh. 537-538, Hds. 12244. el-Heysemî (rh.a.) notu: “Hadisi, Ahmed b. Hanbel ve benzerini el-Mu’cemu’l-Evsat’ta Taberânî rivayet etmiştir.” 18- İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 1, Sh. 314, Hds. 411. Hâkim en-Nîsâbûrî, A.g.e. C. 9, Sh. 386, Hds. 7104. Nûreddin el-Heysemî,Sahih-i İbn Hibbân Zevâidi, çev. Hanefi Akın, İst. 2012, C. 1, Sh. 175, Hds. 257. 19- Ebu Ya’lâ el-Mavsilî, Müsned, C. 1, Sh. 473-474, Hds. 1110. Daru’l-Kutubu’l-İlmiye, Beyrut/Lubnan, 1998. 1. Baskı. Nûreddin el-Heysemî,Sahih-i İbn Hibbân Zevâidi, C. 2, Sh. 110-111, Hds. 1558. Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, C. 9, Sh. 202, Hds. 9225. el-Heysemî (rh.a.)’in tahkiki: “Hadisi, Ebu Ya’lâ rivayet etmiş olup, ravîleri Sahih’in ravîleridir. Ancak Abdurrahman b. Mesud, Sahih’in ravisi olmakla birlikte güvenilir biridir." el-Hafız İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu’l-Âliye, çev. Halil İbrahim Kaçar – Adem Yerinde, İst. 2006, C. 3, Sh. 57, Hds. 2118. İshâk b. Râhaveyh’in Müsned’inden. İmam Hafız el-Munzirî, Hadislerle İslâm – Terğib ve Terhib, çev. A. Muhatar Büyükçınar, Vdğ. İst. 1984, C. 2, Sh. 239, Hds. 27. İbn Hibbân, Sahih’inde rivayet etmiştir.    İmam Muhammed b. Muhammed  b. Süleyman er-Rûdânî, Cemu’l-Fevâid – Büyük Hadis Külliyatı, çev. Naim Erdoğan, İst. 2003, C. 3, Sh. 186, Hds. 6062.  Taberânî, el-Mucemu’l-Evsat,  C. 5, Sh. 107, Hds. 4202’den. Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, C. 2, Sh. 62, Hds. 398. Benzer Hadis. 20- Abdurrezzâk es-San’ânî, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2012, C. 2, Sh. 468, Hbr. 3789. 21-  Âl-i İmrân, 3/139.   SPOT İÇİNDİR “Doksan-yüz yıldan beri yıkılan ve bırakılan "İslâm Devleti Yönetimi"nin yokluğundan dolayı İslâm toprakları her türlü sömürünün zulmüne uğrarken, müslüman kitleler her çeşit esaretin acılarını üst üste tatmaya devam etmektedirler.” “Büyük şeytan Amerika ve yandaşlarının en korkunç şeytanî planları olan "BOP," yüzyıllık işgalin yeniden gündeme gelmesi, parçalanmış İslâm topraklarına yeni bir düzen verilmesi, parçaların tekrar parçalanması, emperyalist vampirlere taze kan elde edilmesi demektir.” “Yeni işgaller ve iç savaşlardan dolayı on binlerce ocak söndü, milyonlarca masum ve mazlumların kanları akıtılıp şehit edildi.”      

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul